Sakın kınamayın. O tehlikeli sulara girmeyin. Kimse kendisi birebir yaşamadığı bir durumu tam olarak deneyimleyemez . Yaşamadığını hem hissedemezsin, hem bilemezsin. Deneyim öylesine kişisel bir durumdur ki aslında eskiler bunu ‘hal’ kelimesi ile anlatmıştır. Nasılsın sorusunun Anadolu’da yer yer “halin nice?” şeklinde söylendiği bilinir. Oradaki kadim gündelik dil kullanımı aslında karşısındakine “o an deneyimlediğin maddi manevi durum nasıl, nedir” diye sormayı amaçlar.
Bir insan sorumluluğunu almadığı, karşılaşmadığı, denenmediği, içine düşmediği, maruz kalmadığı, mecbur kalmadığı bir durum hakkında nasıl yorum yapabilir ki?
Hiç bir düşünsel yetenek, hiçbir öngörü, hiçbir empati kapasitesi yaşanmışlığın bir anlık yoğunluğunu ve gerçekliğini deneyleyemez. Ki empati olgusu da, adı uygulanabilirliğinden büyük olan ve çoğu zaman kifayetsiz ve yetersiz kalan bir olgudur. Çünkü aslında bu terim hiç bir zaman birebir gerçekleşemeyecek bir fiile niyet etmektedir: karşıdakini birebir algılamak. -Belki ileride gelişen teknoloji ve nörobilim bunu yapacaktır, kim bilir, diye notumuzu ekleyelim buraya.-
Bu sebeple, “Seni anlıyorum” demek, ayakları yere basan bir ifade değildir. En iyi kabulle bir iyi niyet çabası olarak görülebilir. Yaşanmışlığın etkisi ve gücünü ise ikame edecek bir şey yoktur hayatta. Sadece tecrübe ederek görülebilir her sonuç, her süreç. Çünkü hiç bir hesap, bütün faktörleri anın öncesinde, anın içerisinde ve anın sonrasında bütünüyle hem tahlil edemez hem kontrol edemez. Bugün teknolojide kullanılan simülatörler bile alan pratiğine geçtiği anda hesaplanamamış bir çok faktör ile yüzleşiyor. Bilinmezlik hala en büyük açık tüm hikayede.
Hele de söz konusu olan tüm içgüdülerini hayatta kalmak üzere organize etmiş olan “insanoğlu” ve onun da kontrolü dışında olan sonsuz sayıda etken ise… O yüzden, siz bakmayın, o beylik sözlerle önüne gelene ön yargı dağıtanlara, hiç bir empatiye ihtiyaç duymadan herkesi eleştirenlere. Onlar sınanmamışlığın konforlu ama bir o kadar da riskli alanında ahkam kesenler. Onlar sınanmamışlığın verdiği rahatlıkla kendilerini sosyo-psikolojik olarak daha yüce bir pozisyonda konumlandırdıklarını sanarken, aslında hayatın onlar planlar yaparken başlarına gelen beklenmedikler dizini olduğunu unutuyorlar belki de…
Derler ya yaşa yaşa gör tamaşa: yani yaşamaya devam et de gör olanları. Herkes her sabah gözünü kendi yolunda kendi kaderinde başına gelecek sonsuz sayıda olasılığa açıyor. Ne diyelim, Allah iyiyle sınanmalar nasip etsin, kötüyle sınamasın hiç birimizi.
