Birecik Devlet Hastanesi’nin Eski Başhekimi Dr. Abdulkadir Tanrıverdi Hayatını Kaybetti

Birecik Devlet Hastanesi’nin Eski Başhekimi Dr. Abdulkadir Tanrıverdi Hayatını Kaybetti

Birecik Devlet Hastanesi'nin eski başhekimlerinden Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Abdulkadir Tanrıverdi, hayatını kaybetti.

 

 

 

Birecik Devlet Hastanesi'nin eski başhekimlerinden Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Abdulkadir Tanrıverdi, hayatını kaybetti.

Acı haberi, Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü sosyal medya hesabından duyurdu.

İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, “Birecik Devlet Hastanesi eski Başhekimlerinden Göz Hastalıkları uzmanı Dr. Abdulkadir Tanrıverdi’nin vefatını derin bir üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına ve sağlık camiasına başsağlığı ve sabırlar dileriz” ifadelerine yer verildi.

Şanlıurfa'da uzun yıllar sağlık hizmeti sunan ve meslek hayatı boyunca sayısız hastanın tedavisine katkı sunan Dr. Tanrıverdi, meslektaşları tarafından da saygı ve sevgiyle anılıyordu. Vefat haberi sağlık çalışanları ve hastaları arasında büyük üzüntüye neden oldu.

Merhum Dr. Abdulkadir Tanrıverdi’ye Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Dr. Abdulkadi̇r Tanriverdi̇’yi̇ Kaybetti̇k (2)

 

Muhabir: İbrahim Çakmak

***************************************************

Merhum Dr. Mustafa Tanrıverdi’nin oğlu, Göz Doktoru Abdülkadir Tanrıverdi vefat etmiştir.

Cenazesi 29 Eylül 2025 Pazartesi günü, Ankara Karşıyaka Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından defnedilecektir.

İrtibat: Kardeşi Ahmet Allahverdi – 0 (505) 689 34 34

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Dr. Abdülkadir Tanrıverdi; “NE OLACAK TÜRKİYE’NİN BU HALİ?”

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de politikacılar siyasetle uğraşırlar. Politikaya ve politikacıya asla karşı değiliz. Cart curtçu, borazancı, darbeci yerine politikacıyı daima tercih ederiz. Amma ve lâkin, artık politikada çağ atlamanın vakti gelmedi mi?..

Siyasette “yönetmek” başlıca unsurdur. Yönetmek bir sanat; hem de yetenek, bilgi ve beceri isteyen güç bir sanat. Devlet yönetimi ise lider denen büyük sanatkârlarla, büyük yöneticilerle mümkün. “Her şeyi ben bilirim” devri geçtiği için, Büyük yöneticilerin nitelikli ekiplere gereksinimleri var. Herkesi memnun etmek de zor, hatta imkânsız. Çoğunluk memnunsa, iyi yönetimden, iyi yöneticiden söz edilebilir.

Siyaset, bir amme hizmeti, istediğini elde etmek için, yakınlarını ikna yolunda gösterilen gayretlerin, ifade ve davranışların tümü. İyi  idareciler, iyi siyaset sahibidirler. Siyasetçiler açısından bir hayli zengin tarihe sahibiz. Ama toplumsal adaletsizlikler, çarpıklıklar bir türlü giderilemiyor.

Devletin bürokratik çarkının dişlileri paslı, bozuk, iyi çalışmıyor, iyi dönmüyor, birbirine takılıyor. Sistem hasta… Demokrasi sözde, millî irade liderlerin ipoteğinde. Dürüstler sinmiş, şerler sahnede…. Geçmişten ders alınmıyor, aynı hatalar tekrarlanıyor. Gerçekler saklanıyor ya da yanlış yansıtılıyor.

Belli kilit noktalarına getirilenler, “aman kimse bana dokunmasın, kimseyi küstürmeyeyim, koltuğum elimden alınmasın” zihniyetiyle görev yapıyorlar genelde. İktidarlar, çoğunlukla yetenek ve kalitelerine bakmaksızın iş başında sempatizanlarını görmek istiyorlar. Başarılıların sicilleri kale alınmıyor… 1960’dan beri, siyasi depremlerle sarsılan Türkiye, hak ettiği istikrarı tam anlamıyla yakalayamıyor, inişler, çıkışlar birbirini izliyor. Osmanlı’nın son günlerindeki mekanizma bir türlü yenilenemiyor, kötü alışkanlıklar bırakılamıyor.

Fikren kuvvetliler, daha kuvvetli karşı fikirle değil de, tehditle susturuluyorlar. Atatürkçülük, lâiklik, ilericilik; çıkarcıların maskeleri…

Devletin zirvesinde yararsız çekişmelerle zaman tüketiliyor. Depresyonlu sistemin intiharı yakın. Görünmeyen odaklar hem ekonomik krizi körüklüyor, hem kargaşaya sürüklüyor. Koşar adımlarla meçhule yaklaşılıyor.

Sık sık uygulanan zamlar, para babalarının güdümünde. “Battım, mahvoldım! İmdat! Yetişin! Yok mu kurtaran?” çığlıkları atan, hastalık - sefalet - cehalet ile boğuşan yoksul, işsiz, gelir düzeyi düşük, can çekişen, çöplükleri eşeleyerek karınlarını doyuran, sabrı tükenen sefiller…

Buna karşılık ahlâk kurallarını çiğneyen, manevi değerleri hiçe sayan, debdebeli, şaşaalı makyavelist mantıklı kesim.

Birbirine sık sık; “Ne olacak Türkiye’nin bu hali?” diye soran vatandaş, mucize bekliyor.

Nihayet su almaya başlayan, kaptanı ve mürettebatı tınmayan, millî hedeflerden yoksun bir geminin zavallı yolcuları! Semtomlarını sıraladığım şu hazin tabloya çare yok mu?

Nasıl yok, elbette var!

Değerli siyasetçilerimiz, değerli bilim adamlarımızla elele vererek meseleleri, bir hekim disiplini ve zihniyetiyle irdelemek; bir klinisyen ve anatomopatolog gibi kesin teşhise varmak; konan teşhise uygun reçeteler sunmak; sunulan reçeteleri iyi bir farmakolog titizliğiyle hazırlamak; en nihayet, titizlikle hazırlanan reçeteleri, taviz vermeden, büyük bir azim ve kararlılıkla uygulamak şartıyla!...   ( https://objektifdergisi.com/siyaset/dr-abdulkadir-tanriverdi-ne-olacak-turkiyenin-bu-hali

(Objektif dergisi - Eylül 2002)