Alanında uzun yıllardır özveriyle görev yapan Dr. Özcan, oküloplastik cerrahi, nörooftalmoloji ve üvea-Behçet birimleri üzerine yoğunlaşarak hem akademik hem de klinik anlamda önemli çalışmalara imza atıyor.
Dr. Özcan, bu sayımız için göz sağlığının korunması, sık karşılaşılan göz hastalıkları, dijital çağın göz sağlığı üzerindeki etkileri ve erken tanının önemi hakkında değerli bilgiler paylaştı.
Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Özer Özcan ile gerçekleştirdiğimiz o röportaj sizlerle…
Öncelikle kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1990 yılında Antalya'da doğdum. Babamın mesleği sebebiyle Türkiye'nin birçok ilini dolaştıktan sonra 2002 yılında son görev yeri olan Gaziantep'e kalıcı olarak yerleştik. Gaziantep Anadolu Lisesinden mezun olduktan sonra 2008 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazandım. Sonrasında göz uzmanlığımı şu anda da çalışmaktan gurur duyduğum Gaziantep Üniversitesi'nden aldım. Ersin Arslan Eğitim Araştırma Hastanesi ve Gaziantep Şehir Hastanesi'nde uzman olarak çalıştıktan sonra yuvama geri döndüm.
Alanınızda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nda oküloplastik cerrahi, nöro-oftalmoloji ve üvea–Behçet birimleri ile ilgileniyorum. Cerrahi olarak göz ve çevresindeki yapıların estetik, fonksiyonel ve rekonstrüktif cerrahisiyle birlikte katarakt cerrahisi yapmaktayım. Biraz daha açacak olursak; kapak düşüklükleri, kapakların içe veya dışa dönmesi, kapak cildi sarkmaları, kapak tümörleri, travmatik kapak onarımları, gözyaşı kanalı ve kesesine yönelik cerrahiler, yüz felcine bağlı asimetrilerin düzeltilmesi, tiroid orbitopatisine yönelik girişimler ve konjonktiva tümörlerinin tedavisi gibi geniş bir yelpazede ameliyatlar gerçekleştiriyoruz.
Ayrıca nörooftalmoloji ve Üvea-Behçet birimleri kapsamında da aktif olarak çalışıyorum. Üveitler, gözün iç tabakalarının iltihaplanmasıyla seyreden ve sıklıkla romatolojik hastalıklar veya enfeksiyonlarla ilişkili olan karmaşık bir hastalık grubunu oluşturuyor. Bu nedenle, Behçet hastalığı, spondiloartritler, sarkoidoz ve tüberküloz gibi sistemik hastalıkların göz tutulumu üzerinde çalışıyor, bu hastalarda erken tanı ve tedaviyle görme kaybını önlemeyi hedefliyoruz.
Nörooftalmoloji ise görme siniri ve göz hareket sistemini etkileyen hastalıklarla ilgilenir. Optik nörit, iskemik optik nöropati, çift görme ve papilödem gibi tabloların nedenlerini araştırarak, multidisipliner bir yaklaşımla hastaların hem nörolojik hem de oftalmolojik açıdan bütüncül değerlendirilmesini amaçlıyoruz. Her iki alan da sistemik hastalıklarla göz arasındaki köprü niteliğinde olduğu için; iç hastalıkları, romatoloji, nöroloji ve enfeksiyon hastalıklarıyla yakın iş birliği içinde çalışıyoruz.

GAÜN Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı kaç kişilik bir ekipten oluşuyor? GAÜN Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nı farklı kılan nedir? Yenilikleriniz var mı?
Anabilim dalımız 7 öğretim üyesi ve 28 asistandan oluşmakta. Göz hastalıklarının hemen hemen tüm alt birimlerini barındıran bir kliniğe sahibiz. Bu anlamda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için bir referans merkez durumundayız. Hasta ve vaka çeşitliliğimizin oldukça fazla olması asistanlarımızın yetkin birer hekim olarak uzmanlıklarını almalarını sağlıyor. Gözün tüm alt dallarında oldukça yüksek vaka sayılarıyla mezun oluyorlar. Bu konuda Türkiye'de parmakla gösterilebilecek, nadir göz kliniklerinden biriyiz.
Günümüzde yetişkinlerde en sık karşılaştığınız göz hastalıkları ve görme problemleri nelerdir?
Günümüzde yetişkin bireylerde en sık karşılaştığımız göz hastalıkları arasında katarakt, glokom (göz tansiyonu), yaşa bağlı makula dejenerasyonu (sarı nokta hastalığı) ve diyabete bağlı retina hastalıkları (diabetik retinopati) yer alıyor.
Katarakt, yaşlanmayla birlikte göz merceğinin saydamlığını yitirmesi sonucu oluşur ve bulanık görme, ışık hassasiyeti, gece görmede zorlanma gibi belirtilerle kendini gösterir. Glokom ise göz içi basıncının yükselmesiyle görme sinirinin hasar görmesi sonucu oluşur. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu, merkezi görmeyi etkileyerek özellikle okuma ve ayrıntı görme yeteneğini azaltır. Diyabetik retinopati ise diyabet süresi uzadıkça riski artan, ciddi görme kaybına yol açabilen bir durumdur. Bu hastalıklar genellikle sinsi seyirli olup, erken dönemde belirgin bir bulgu vermeyebilirler. Bu nedenle düzenli göz muayeneleri, özellikle 40 yaş ve sonrasında, kalıcı görme kaybını önlemenin en etkili yoludur.
Bunun yanında, günümüzde dijital ekranların yoğun kullanımıyla göz kuruluğu, bulanık görme, göz yorgunluğu ve baş ağrısı şikâyetlerinde belirgin artış görülüyor. Uzun süre bilgisayar veya telefon kullanan bireylerde "dijital göz yorgunluğu" dediğimiz tablo giderek yaygınlaşıyor.
Kısacası, hem yaşa bağlı dejeneratif hastalıklar hem de modern yaşam tarzının getirdiği dijital etkiler göz sağlığını doğrudan etkiliyor. Bu nedenle her yetişkinin, herhangi bir şikâyeti olmasa bile, düzenli aralıklarla kapsamlı bir göz muayenesinden geçmesini öneriyoruz.
Şeker hastalığı, hipertansiyon ve diğer sistemik hastalıkların göz sağlığı üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şeker hastalığı (diyabet), göz sağlığını en çok etkileyen sistemik hastalıklardan biridir. Diyabete bağlı olarak gelişen diyabetik retinopati, retina damarlarında sızıntı, kanama ve ödemle seyreden, tedavi edilmezse kalıcı görme kaybına yol açabilen ciddi bir komplikasyondur. Kan şekeri düzeyinin iyi kontrol edilmesi, düzenli göz dibi muayenesi ve gerekirse lazer ya da enjeksiyon tedavileriyle bu hastalığın ilerlemesi büyük ölçüde önlenebilir.
Hipertansiyon da göz damarlarını etkileyerek hipertansif retinopatiye yol açabilir. Bu durumda damar duvarlarında kalınlaşma, daralma ve bazen retina tabakasında kanamalar görülebilir. Uzun süreli ve kontrolsüz hipertansiyon, görme sinirinde kalıcı hasara neden olabilir.
Bunlara ek olarak, tiroid hastalıkları göz çevresinde şişlik, kapak çekilmesi veya gözün öne doğru çıkmasıyla seyreden tiroid orbitopatisine yol açabilir. Romatizmal hastalıklar, böbrek hastalıkları veya damar iltihapları (vaskülitler) da gözde iltihap ve dolaşım bozukluklarına neden olabilir.
Özetle, göz vücuttaki damar ve sinir sisteminin bir aynası gibidir. Göz muayenesi sırasında çoğu zaman sistemik hastalıkların erken bulgularını görmek mümkündür. Bu yüzden, kronik hastalığı olan bireylerin yalnızca dahiliye kontrolleriyle yetinmeyip, düzenli aralıklarla göz muayenesi yaptırması büyük önem taşır.
Çocukluk veya gençlik döneminde başlayan görme sorunları, yetişkinlikte hangi göz hastalıklarının riskini artırıyor?
Çocukluk çağında başlayan kırma kusurları; yani miyopi, hipermetropi ve astigmatizma erken dönemde fark edilip düzeltilmediğinde hem görme gelişimini olumsuz etkileyebilir hem de yetişkinlikte bazı göz hastalıklarına zemin hazırlayabilir. Özellikle yüksek miyopi ilerleyen yaşlarda retina incelmesi, yırtık ve dekolman riskini artırır.
Şaşılık veya göz tembelliği (ambliyopi) gibi durumlar erken dönemde tedavi edilmezse kalıcı görme azlığına yol açabilir.
Erken doğan bebeklerde görülen Prematüre Retinopatisi (ROP) de görme sağlığını etkileyen önemli bir durumdur. Erken tespit edilip uygun şekilde tedavi edilmezse her iki gözde total görme kaybına neden olabilir.
Bu nedenle, çocukluk döneminde düzenli göz muayeneleri büyük önem taşır. Görme gelişiminin kritik olduğu erken yaşlarda yapılan doğru tanı ve uygun tedavi, yalnızca kalıcı görme kaybını önlemekle kalmaz, aynı zamanda yetişkinlikte ortaya çıkabilecek ciddi göz hastalıklarının riskini de önemli ölçüde azaltır.
Günümüzde bilgisayar, tablet ve telefon gibi dijital cihazların yoğun kullanımı göz sağlığını nasıl etkiliyor? Bu konuda hastalara ne tür önlemler veya öneriler veriyorsunuz?
Dijital cihazların uzun süreli kullanımı, dijital göz yorgunluğu olarak adlandırılan tabloya yol açar. En sık görülen şikâyetler göz kuruluğu, yanma, bulanık görme ve baş ağrısıdır. Ekrana odaklanırken göz kırpma sayısı azaldığı için göz yüzeyi kurur. Ayrıca yakın mesafeye uzun süre bakmak, miyopi gelişimi riskini artırabilir. Hastalara 20-20-20 kuralını öneriyoruz: Her 20 dakikada bir, 20 saniye süreyle 6 metre (20 feet) uzağa bakmak, gözleri rahatlatır. Düzenli aralar vermek, yeterli aydınlatma ve suni gözyaşı kullanımı da koruyucudur.
Göz sağlığında erken teşhis ve düzenli kontrollerin önemi sizce nedir? Bu konuda hastalara hangi önerilerde bulunuyorsunuz?
Göz hastalıklarının çoğu, özellikle glokom, diyabetik retinopati ve katarakt, erken evrede belirti vermez. Bu nedenle düzenli göz muayenesi, görme kaybını önlemenin en etkili yoludur. Erken teşhis, tedavi seçeneklerini artırır ve kalıcı hasarı önler. Hastalara, 40 yaş sonrası her yıl, diyabet veya hipertansiyon gibi risk faktörleri varsa daha sık kontrole gelmelerini öneriyoruz. Ayrıca çocuklukta kırma kusurlarının saptanması ve takip edilmesi, ileride ciddi göz sorunlarının önlenmesine yardımcı olur. Düzenli kontrol, sağlıklı bir görmenin temelidir.
Sizi en çok etkileyen veya unutamadığınız bir hasta deneyiminiz var mı?
Asistanlığım esnasında Suriye'de gözünden yaralanmış bir askerimizi ameliyat etmiştik. Dönemin genel kurmay başkanı ziyaretine geldiğinde kendisine bir isteği olup olmadığını sordu. O askerimiz bir gözünün görmesini büyük ölçüde kaybetmiş olmasına rağmen bir an önce görevine yeniden dönmek istediğini söylemişti. Beni oldukça duygulandıran bir andı.
İleriye dönük olarak planladığınız projeler veya geliştirmeyi düşündüğünüz yeni çalışmalar nelerdir?
Bilimsel araştırmalarımızı artırmak ve asistanlarımızı bu süreçlere daha aktif dahil etmek, ameliyatlarımızda minimal invaziv yöntemler geliştirmek ve uygulamak, az gören hastalarla alakalı rehabilitatif uygulamaları hayata geçirmek gibi projelerimiz var.
Röportaj/Fotoğraf: Elif Emiroğlu Sönmez