Tarih: 28.08.2025 12:15

Adalet, Liyakat ve Tıp Eğitiminin Çığlığı

Facebook Twitter Linked-in

 

35 yıllık meslek hayatımın son 28 yılı tıp fakültesi öğrencilerine, hemşirelere ve anestezi teknisyenlerine eğitim vermekle geçti. Bu süre boyunca binlerce öğrencinin yetişmesine, hekimliğe, hemşireliğe ve sağlık hizmetine adım atışına tanıklık ettim. Bu topraklarda mesleğini icra eden pek çok sağlık çalışanı ile bir şekilde yollarımız kesişti. Gururla söylüyorum ki, onların içinde çok kıymetli hekimler, insan hayatına değer katan sağlık çalışanları yetişti. Ama üzülerek ifade etmeliyim ki son yıllarda gördüğüm tablo, mesleğimin en derin kaygılarını besliyor.

Son on yıldır üçüncü sınıf tıp fakültesi öğrencilerine küçük gruplar hâlinde temel yaşam desteği dersi veriyorum. Bazen karşıma çıkan öğrenciler, öyle bir seviyede oluyor ki kendi kendime "Acaba yanlışlıkla başka bir fakültenin öğrencileri mi dersime girdi?" diye sormadan edemiyorum. Çünkü onların, en basit kavramları dahi kavrayamaması, ilkokul çağındaki bir çocuğun anlayabileceği bilgileri bile algılayamaması, eğitim sistemimizde çok daha derin bir sorun olduğunu haykırıyor.

Türkiye'de her yıl yaklaşık 2- 2,5 milyon genç üniversite sınavına giriyor. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne girebilmek için bu öğrenciler arasında ilk 10 bin arasına girmek gerekiyor. Böylesine yüksek bir başarı düzeyi gerektiren bir fakültede, bazı öğrencilerin en temel bilgileri dahi kavrayamaması, liyakatın nasıl zedelendiğini düşündürüyor. Kendi emeğiyle bu sıralamaya giremeyecek bir öğrencinin nasıl olup da tıp fakültesine yerleştiği sorusu, hepimizin vicdanına sorulması gereken ağır bir sorudur.

Tıp eğitimi bilgi yüklemekten ibaret değildir. Beceri, sorumluluk, vicdan, insan hayatına saygı ve kritik anlarda doğru karar verme yetkinliği ister. Bir öğrenciye temel yaşam desteğini gösterdiğimde bazen tek seferde kusursuz uygulayan öğrenciler olurken, bazen de 8–10 tekrar etmeme rağmen hâlâ ne yapacağını bilemeyen öğrenciler oluyor. Bu manzara sadece bireysel farklılıklarla açıklanamaz. Bu, eğitim sisteminde adaletin ve liyakatin yara aldığına dair çok güçlü bir işarettir.

Son günlerde ülke gündemine oturan "diploma krizi" aslında buzdağının sadece görünen yüzüdür. Demek ki kendi emeğiyle asla tıp fakültesine giremeyecek öğrenciler, çeşitli yollarla bu fakültelere yerleştirilmiş. Bu öğrenciler sadece tıp için değil, belki herhangi bir üniversite için bile yeterli donanıma sahip değillerdi. Ancak bir şekilde "doktor adayı" sıfatıyla karşımıza çıkıyorlar.

Şunu tüm kalbimle söylüyorum: Devleti devlet yapan şey, adalet ve liyakattir. Bunlar yoksa sadece eğitim değil, sağlık da çöker. Bugün göz yumduğumuz bir adaletsizlik, yarın hepimizin canını emanet edeceği hekimlerin vicdanını, bilgisini ve becerisini sakatlar.

Ben yıllardır çevremdekilere şunu söylüyorum: 20 yıl sonra, iyi bir doktora ulaşmak artık yalnızca parası olanların yapabileceği bir ayrıcalık hâline gelecek. Çünkü liyakatın yerine torpilin, emeğin yerine hilenin geçtiği yerde nitelikli hekim kalmaz. Ve bedelini en çok, bu ülkenin dar gelirli, çaresiz, gariban insanları öder.

Bugün yaşadığımız kriz, aslında bir çığlıktır. Hepimize sesleniyor: "Adaleti geri getirin! Liyakati ayağa kaldırın!" Eğer bunu yapmazsak, yalnızca hekimlik değil, devletin bütün kurumları uçurumun eşiğine sürüklenecektir.

Unutmayalım: Tıp fakültesinde niteliksiz bir öğrenci, yarın niteliksiz bir doktor; niteliksiz bir doktor ise telafisi olmayan hayatlar demektir.

Şimdi söz, vicdanı olan herkesindir.

Prof. Dr. Mehmet ÖZALEVLİ




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —