Enflasyonun En Kötüsü: Dörtnala Koşan Hiperenflasyon

Enflasyonun En Kötüsü:  Dörtnala  Koşan  Hiperenflasyon

Hepinizin bildiği üzere enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve önemli artışlar demektir (ortalama bir artışı ifade eder).

Hepinizin bildiği üzere enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki sürekli ve önemli artışlar demektir (ortalama bir artışı ifade eder).

Enflasyon döneminde paranın satın alma gücü düşer.

Talep enflasyonunun sebebi aşırı basılan para miktarıdır. Piyasadaki aşırı miktardaki para mal ve hizmet talebini artırarak enflasyonu körükler.

Enflasyonun en büyük tahribatı uzun vadede ortaya çıkar. Uzun vadede ekonomideki kaynakların optimum dağılımını bozar, kaynakların verimli yatırımlara yönelmesi yerine spekülatif alanlara kaymasına yol açar.

Bu durum ise uzun vadede ekonomik büyümenin olumsuz etkilenmesine neden olur.

Enflasyonun bir diğer önemli sonucu da gelir dağılımını bozmasıdır.

 

HİPERENFLASYON

Dörtnala enflasyon olarak da adlandırılır.

Paranın değerini yitirdiği en şiddetli enflasyon biçimidir.

İktisat tarihinde çoğunlukla savaş ya da sonrasında ortaya çıkmış ve yeni bir para birimine geçilmesini zorunlu hale getirmiştir.

ABD Columbia Üniversitesi İktisat Profesörü  Philip Cagan, aylık fiyat artışlarının yüzde 50’yi geçtiği durumu hiperenflasyon olarak tanımlamıştır.

ABD’li iktisatçı Paul Samuelson ise yıllık yüzde 200’lük bir enflasyon düzeyini hiperenflasyon olarak nitelendirmiştir.

ABD'de Baltimore'daki John Hopkins Üniversitesi öğretim üyesi ve dünyanın önde gelen hiperenflasyon uzmanı olan Profesör Steve Hanke'ye göre dünyada bu güne kadar 58 hiperenflasyon dönemi yaşanmıştır.

 

HİPERENFLASYON HANGİ DURUMLARDA ORTAYA ÇIKAR?

Hiperenflasyon; paranın değerinin hızla erimesi, enflasyonun tam anlamıyla kontrolden çıkmasıdır.

Ekonomide hiperenflasyon oluştuğunda ürün ve hizmetlerin fiyatı her yarım günde veya bir hafta içinde ikiye katlanır.

Hiperenflasyon oluşması için olağandışı durumlar olması gerekir. Çoğu zaman savaş ve savaş sonrası dönemlerde  hiperenflasyon durumu ortaya çıkabilir.

Özellikle savaş sonrası dönemlerde hükümetler bütçe açıklarını kapatmak, borçlarını ödemek, piyasaları canlandırabilmek için bol para basarlar. Paranın piyasada kontrolsüzce artması ürün ve hizmetlerin fiyatlarında da kontrolsüz artışlara neden olur.

 

HİPERENLASYONUN BAZI SONUÇLARI

Hiperenflasyon farklı zamanlarda farklı ülkelerde ortaya çıksa da sonuçları benzerdir.

Fakirlik ve sefaletin yanında, para değerinin hızla erimesi nedeniyle, birkaç yıl önce ev alınabilen paralarla şimdi ancak sakız-çikolata gibi ürünler alınabilir duruma gelinir.

Halk mevcut tasarruflarını koruyabilmek için ellerindeki milli parayı başka ülkelerin paralarına çevirmeye çalışır. Ülkede resmi döviz kurunun yanında korkunç bir karaborsa döviz piyasası ortaya çıkar.

Enflasyonla birlikte döviz kurlarının artması, ülke varlıklarının döviz cinsinden fiyatlarının ucuzlamasına neden olur. Bu nedenle de ülke varlıkları kolaylıkla yabancıların eline geçebilir.

Hiperenflasyon dönemlerinde halkın gözünde milli paraya olan güven neredeyse sıfıra iner.

Bu nedenle hiperenflasyonu ortadan kaldırabilmek için sıfır güven seviyesine inmiş mevcut  paranın yerine yeni bir para birimi konulması gerekir. Aynı zamanda bu yeni para biriminin arzının da kontrol altında tutulması bir zorunluluktur.

 

DÜNYA TARİHİNDEKİ  EN YÜKSEK HİPERENFLASYON ÖRNEKLERİ


 

Tarihteki en yüksek hiperenflasyon  1946 yılında Macaristan’da yaşanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı Macaristan'ın milli servetinin yüzde 40'ını silip süpürmüştür. Başkent Budapeşte'nin yüzde 80'i harap olmuş, yolları ve demiryolları bombalanmış, hükümet savaş sonrası büyük tazminatlar ödemeye zorlanmıştır.

Macar hükümetinin savaş sonrası dönemde para arzını çok artırması sonucu ülkede hiperenflasyon başlamıştır. Fiyatlar her 15 saatte bir ikiye katlanır olmuştur.  

1 Ağustos 1946'da hükümet; çok katı bir vergi reformunun yanında ülke dışına çıkarılmış bulunan altın cinsinden varlıkların geri getirilmesi ve altın ve değerli dövizlerle desteklenen yeni para birimi forintin benimsenmesini de içeren radikal bir istikrar programı uygulamaya başladı. Bu tarihten itibaren hiperenflasyon kontrol altına alındı.

 

Zimbabve’de 2008 Kasım ayında yaşanan hiperenflasyon.

Zimbabve'de 1990'larda beyaz toprak sahiplerinin mülklerine el konulmasını da kapsayan tartışmalı toprak reformu sonrasında tarım üretiminde keskin bir düşüş yaşandı.

1998 yılında Kongo savaşına dahil olmanın mali faturası ve 2002 yılında AB ve ABD tarafından uygulanan yaptırımların da eklenmesiyle ekonomisi iyice kötüleşti.

2008'in Kasım ayına gelindiğinde enflasyon ayda yüzde 79 milyar gibi inanılmaz bir orana yükseldi.

Bu durum karşısında Zimbabve Merkez Bankası 2009 yılında Zimbabve parası kullanmayı resmen bırakarak işlemlerini ABD doları ve Güney Afrika randı üzerinden yapmaya başladı. Böylece milli paradan vazgeçerek yabancı ülke paralarıyla hiperenflasyonu kontrol altına almak mümkün olabildi.

 

1994 Ocak ayında Yugoslavya’da yaşanan hiperenflasyon.

Yugoslavya Birinci Dünya Savaşı sonrasında Bosna Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Slovenya'nın birleşmesiyle oluşmuş bir ülkeydi.

1980'lerdeki ekonomik ve politik kriz iç savaşlara yol açmış ve sonunda kurucu cumhuriyetler birer birer Yugoslavya'dan kopmuştu. 1992'ye gelindiğinde Yugoslavya'dan geriye sadece Sırbistan ve Karadağ kalmıştı.

Savaş ve iç piyasadaki daralmayla zor duruma düşen Yugoslavya hükümeti kasalarını para basarak doldurmayı denedi. Kontrolsüz kamu harcamaları, yolsuzluk, verimsizlik ve 1992-1993 yıllarında uygulanan Birleşmiş Milletler ambargosu da eklenince sorunlar iyice katlandı.

1994 yılı başlarında fiyatlar her ay yüzde 313 milyon artıyordu. İnsanlar maaşlarını alır almaz bütün ihtiyaçlarını birden almak için çarşıya koşuyordu. Çokları ihtiyaçlarını komşu Macaristan'dan getiriyordu.

Toplumsal huzursuzluğu gidermek ve Birleşmiş Milletler yaptırımlarının kaldırılması için pazarlık yürüten zamanın Sırbistan lideri Slobodan Miloşeviç sonunda, altın ve döviz rezervleri ile desteklenen yeni bir para birimi olan “yeni dinar”ı kullanmayı kabul etti.

 

Ekim 1923’te Almanya’da yaşanan hiperenflasyon.

Almanya, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkmıştı. Düşük hasıla ve düşük vergi gelirlerine sahip bir savaş sonrası ekonomisinin sorunlarına, Fransa ve İngiltere gibi galip ülkeler tarafından yüklenen savaş tazminatları da eklenmişti.

Almanya hükümeti, büyük bir meblağa ulaşan bütçe açığını durmaksızın para basarak finanse etmeye çalışıyordu. 1923 yılında en hızlı para basma makineleri bile ihtiyacı karşılayamıyordu. O kadar çok para basılıyordu ki merkez bankası yetmediği için postahanelerde dahi para basılmaya başlanmıştı.

Ülke savaş tazminatlarını ödeyemez duruma gelmişti. Fiyatlar genel seviyesi hızla artıyordu. Öyle ki; bir fincan kahve içerken içilen kahvenin fiyatı kahve bitmeden iki katını bulabilir hale gelmişti.

Paranın değeri o kadar düştü ki bir malı alabilmek için çuval dolusu para ödemek gerekiyordu. İnsanlar paraları bavullar, el arabaları ile taşımaya başladılar. Bununla ilgili anlatılan hikayeler de mevcut. Bir tanesi  şu şekilde: adamın biri para dolu el arabası ile bir bakkalın önüne geliyor. Arabayı kapının önünde bırakıp içeri giriyor ve bakkala bir ürünün mevcut olup olmadığını soruyor. Dışarı çıktığında bir bakıyor ki birisi arabanın içindeki parayı oraya dökmüş ve arabayı çalıp gitmiş.

Bu hikayede de anlatıldığı üzere paranın değeri hemen hemen sıfıra inmiş.

Paranın maden değeri kendi değerini bile geçmiş.

Düşünün ki elimizdeki 20 liranın kağıt basım maliyeti 30 lira. Buna önlem olarak mürekkep maliyeti azalsın diye para tek taraflı basılmaya başlandı.

Bu dönemde bir sürü akıl almaz görüntü ortaya çıkmıştı.

İşe yaramayan paralar ile duvarını kaplayanlar insanlar görülüyordu.

 

 

 

İnsanlar alışverişe giderken paralarını bavullarla el arabaları ile taşıyorlardı

 

Sokaklarda para desteleriyle oynayan çocuklar vardı.  

 

Çöpçüler yerlere savrulmuş paraları süpürüyordu.

Bazı insanlar ısınmak için sobalarında para yakıyorlardı.

Bu dönemde para basmaya yetişemeyen merkez bankası ve postaneler hafızalardan silinmeyecekti.

Kısacası para işlevini tamamen kaybetmişti.

1923 yılının Ekim ayında Almanya'da enflasyon ayda yüzde 29.500'e kadar çıkmıştı ve fiyatlar her üç-dört günde bir ikiye katlanıyordu. İnsanlar maaşlarını bavullarla alıyordu.

Alman markı Amerikan doları karşısında güneşte kalan kar gibi eridi. 19 Kasım 1923'te 1 Amerikan doları 4,2 trilyon Alman markı oldu. Ocak 1922'de 1 marka satın alınabilen bir içkinin fiyatı, Kasım 1923'te 192 milyon marka yükseldi. Bazı bölgelerde alışverişlerde trampa usulüne dönülmüştü.

Sonunda Alman hükümeti çareyi para birimini değiştirmekte buldu. 1924 yılında değeri neredeyse sıfıra inmiş bulunan “papiermark”ın yerine “reichsmark”  piyasa sürülerek hiperenflasyon kontrol altına alınabildi. 

Ekim 1944’te Yunanistan’da yaşanan hiperenflasyon.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Mihver Devletleri tarafından işgal edilen Yunanistan ekonomisi büyük zarar gördü.

İşgalciler, ülkenin hammaddelerini, besi hayvanlarını, gıda ürünlerini alıp götürdüler.

Tarım üretiminin sekteye uğraması kentlerde büyük gıda sıkıntısına yol açtı. Bu döneme Yunan tarihinde Büyük Kıtlık Dönemi deniyor. Vergilerin toplanamaması da enflasyonun yükselmesini hızlandırdı ve 1944 yılının Kasım ayına gelindiğinde enflasyon, ayda yüzde 13.800'e ulaştı.

İşgalden kurtuluşun gerçekleştiği 1944 Ekim ayı sonrasında, Yunanistan hükümetinin mali reformlar, krediler ve yeni bir para birimine gitmek suretiyle bir tür istikrar sağlaması bir buçuk yılı buldu.

Mayıs 1949’da Tayvan’da yaşanan hiperenflasyon.

Aylık enflasyon yüzde 2.178 olmuştur. Fiyatlar 6,7 günde bir ikiye katlanmaktadır.

2019 yılında Venezuela'da yüzde 9.585 hiperenflasyon yaşandı.

2013 yılında Hugo Chavez’in ölümüyle yerine Maduro geçti.  Maduro geçtiğinde dünyada petrol fiyatlarının varili 100 dolardı. Ancak bu tarihten sonra dünyada petrol fiyatlarında büyük bir düşüş yaşandı. 2017 ortasına gelindiğinde petrolün varili 45 dolara inmişti.

Maduro döneminde petrol fiyatlarındaki bu gerileme, Venezuela’nın gelirlerinde büyük bir düşüş ve ekonomide çok kötü bir dönem yaşanmasına neden olmuştu. 

Bütçe en önemli kalemini yitirince,  ithal ürünlere para yetmemeye ve yokluklar yaşanmaya başlamıştır. Ekonomide para basılarak gelir yaratılmaya çalışılınca da ortaya milyonlara varan enflasyon oranları, yüksek faizler, yokluk, karaborsa, para balyalarıyla alışveriş görüntüleri ve dört milyon insanın ülkeyi terk ettiği büyük bir insani trajedi çıkmıştır. Bu tablonun günlük yaşama yansıması da çok korkunç olmuştur. İşyerleri, okullar, hastaneler tek tek kapanmaya başlamıştır. 

Venezuela IMF’den 57 milyar dolar tutarında yardım almasına rağmen günümüzde hala ekonomik krizle boğuşmaktadır.

 

ŞİMDİ DE TÜRKİYE’NİN ENFLASYON TARİHİNE BİR GÖZ ATALIM.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri Türk ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi enflasyon olmuştur.

Siyasetçiler genellikle enflasyonu fazla önemsememişler, büyümeyi enflasyonun önünde tutmaya çalışmışlardır. Bu nedenle de büyümeyi teşvik etmesi için çoğunlukla genişleyici, gevşek para politikaları uygulamaya çalışmışlardır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri incelendiğinde, 1923-1970 dönemi boyunca enflasyon oranlarının genellikle tek hanelerde veya yüzde 10’larda gezindiği görülür.

Ancak 1973-74 ve 1978-79 yıllarında yaşanan petrol krizlerinin de etkisiyle artışa geçen enflasyon 1980 yılında yüzde 107,2 ile ilk kez üç haneli rakama ulaşmıştır.

Enflasyon oranları 1980’li yılların başlarında yüzde 30’lara düşmüş olsa da, 1985 yılından sonra tekrar artma eğilimine girmiştir.

1994 yılında yaşanan döviz kriziyle birlikte enflasyon yüzde 125,5 ile Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. 

Bu tarihten 2004 yılına kadar ortalama yüzde 60-90 bandında dalgalanarak ekonominin neredeyse bütün makroekonomik dengelerini alt-üst edecek yüksek ve kronik bir enflasyon sürecinin yaşanmasına yol açmıştır.

2004 yılında tek haneye inen enflasyon oranları bu tarihten itibaren genelde tek haneli olmak üzere seyretmiştir.

2018 yılında ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi nedeniyle döviz kurlarında ortaya çıkan yüksek artış enflasyonun da yüzde 20,3 seviyesine yükselmesine neden olmuştur.

2019 yılını yüzde 11,84 ile kapatan enflasyon, 2020 yılını da yüzde 14-15 civarında bitirecek gibi görünmektedir.

Türkiye 2020 Kasım ayı itibarıyla dünyada enflasyonu en yüksek 15. ülkedir. Avrupa’da ise birinciliği kimseye bırakmıyoruz.