Doktor Uçar Yazdı : Mersin’in İlk Görev Şehidi Doktor Erdinç Şahin

Doktor Uçar Yazdı : Mersin’in İlk Görev Şehidi Doktor Erdinç Şahin

Mersin Toroslar Devlet hastanesi Hemodiyaliz ünitesi sorumlu Hekimi Dr.Ruhsar Uçar , Koronavirüs ile mücadele sürecinde hayatlarını kaybeden meslektaşları için kaleme aldığı yazı dizisine Doktor Erdinç Şahin ile devam etti.

Mersin Toroslar Devlet hastanesi Hemodiyaliz ünitesi sorumlu Hekimi Dr.Ruhsar Uçar , Koronavirüs ile mücadele sürecinde hayatlarını kaybeden meslektaşları için kaleme aldığı yazı dizisineDoktor Erdinç Şahin ile devam etti.

 

Doktor Ruhsar Uçar Mersin’in ilk görev şehidi Doktor Erdinç Şahin’i anlatırken , ‘’ Mersin de ilk görev şehidimiz Dr. Erdinç Şahin Silifke Mukaddem Aile Sağlığı Merkezi doktoru. Hiç karşılaşmadık, tanışıklığımız yok ancak şehitlik haberini aldığımda inanamamıştım o kadar gençti ki nasıl olur diyerek uzun süre tesiri altında kaldım hekim olmam fark etmiyor ölüme bu kadar aşinayken genç ölümleri oldum olası kabullenmekte zorlanırım. Günlerce aklımdan çıkmaz nasıl bir insandı nasıl bir eş babaydı, hastalarıyla iletişimi nasıldı, sever miydi Silifke’yi aklımdan onlarca soru geçti. Sorularımın cevapları geldi okudukça tüylerim ürperdi yazılarda verilen duygu yoğunluğu zayıf kalbimi iyice yordu ‘’ dedi.

 

Doktor Ruhsar Uçar , Doktor Erdinç Şahin’i anlatırken Dr.Şahin’in eşi ve arkadaşlarına da ulaşarak duygu dolu bir yazı hazırladı. İşte O yazı ;

 

Mersin de ilk görev şehidimiz Dr. Erdinç Şahin Silifke Mukaddem Aile Sağlığı Merkezi doktoru. Hiç karşılaşmadık, tanışıklığımız yok ancak şehitlik haberini aldığımda inanamamıştım o kadar gençti ki nasıl olur diyerek uzun süre tesiri altında kaldım hekim olmam fark etmiyor ölüme bu kadar aşinayken genç ölümleri oldum olası kabullenmekte zorlanırım. Günlerce aklımdan çıkmaz nasıl bir insandı nasıl bir eş babaydı, hastalarıyla iletişimi nasıldı, sever miydi Silifke’yi aklımdan onlarca soru geçti. Sorularımın cevapları geldi okudukça tüylerim ürperdi yazılarda verilen duygu yoğunluğu zayıf kalbimi iyice yordu. Dünyanın en kadim mesleğini toplumun verdiği yüksek kıymetle yapmanın gururunu taşırız biz hekimler. Öğrenciliğimizden itibaren rolümüze uygun hareket eder, davranışlarımız, duygularımız, insan ilişkilerimizi mesleğimizle bağdaştırırız. Yüreğimiz sevgi doludur oraya herkesi sığdırabiliriz, yaşatma azmimiz inatçı kişilikler gelişmesini sağlar ve duyarlı yapımız daha odamızın kapısından ilk adımını atmış hastanın duruşundan, bakışlarından nasıl bir haleti ruhiye de olduğunu anlar, ön tanıyla oturur koltuğuna hastamız. Meslek seçimimizi hangi faktörlerin belirlediğinin hiç önemi yoktur üzerimize önlüğümüzü giydiğimizde, hastamıza o ilk dokunduğumuz anda aşkla ömrümüz yettiğince devamını getireceğimizi biliriz. Hiç kolay değildir çalışma koşullarımız kendimden biliyorum 24 saat acil nöbetinde yüzlerce hasta ile ilgilenip arada minik boşluklarda küçücük havasız dinlenme odalarında kirli çekyatta üzerine hırkamızı sererek bir parça kokuyu hafifletebildiğimiz ter sinmiş yastıklara kafamızı koyup on dakika gözlerimizi kapatarak yorgunluğu geçiştirmek, herkesin burun kıvırdığı hastane yemeklerini alelacele ama keyifle mideye indirip tekrar hastaya koşmak …Evde hasta çocuğunu arkanda bırakıp vazife kutsaldır deyip işe gitmek, kendin hasta mısın, yorgun musun aldırmamak , yıllık izinlerini asla tam kullanamamak, bir yandan kimselerin zannetmediği ekonomik yetersizliklerle uğraşmak bir yandan da toplumun sana yüklediği saygınlıktan asla taviz vermemek adına standardını korumak…

 

Hekimlerimizin yaşam hikayelerini okuyunca bir zamanlar hocamın dediği aklıma gelir biz hekimler birbirimize çok benzeriz zaten kişilik özelliklerimizin bu kadar yakınlığı belki de meslek tercihimizi yönlendirmiştir. Çok yönlü olmayan hekime az rastlarsınız, ilgi alanımız geniştir, sadece hastalarımız değil toplumsal sorunların tümüne ilgi duyarız aramızdan çok siyasetçi çıkmasının nedeni de budur. Bizler yaşadığımız topluma hem mesleğimizle hem de insan yanımızla faydalı olmaya çalışırken yaşadığımız toplumun bize biçtiği kıymeti sorgulama şansımızın olduğu zor günleri yaşıyoruz. Tüm dünyayı sadece sağlık açısından zora sokmakla kalmayıp bir yandan da artan ekonomik sıkıntılar, işsizlik sorunu istihdamın daralması, alım gücünün zayıflaması, sosyal travmaların ekonomik sorunlara paralel olarak artış göstermesi bir yandan da artık buna tahammül gücü zayıflayan insanların yaşadıkları psikolojik travmalar salgınla çok boyutlu mücadele edilmesi gereken bir süreçten geçtiğimizin göstergesi. Bu zor zamanlarda biz hekimlerin omuzuna yüklenen sorumluluk da arttı ve bizler mücadeleyi tek başımıza yürütürken ne yanımızda ne arkamızda geniş kitlelerin yeterli desteğini bulamadık, yıllardır katmerlenmiş sorunlarımızın belki çözülebileceğine olan umutlarımız da gittikçe azalıyor. Bizler yaşatma duygusu ve sadık kaldığımız meslek yeminimizin gereği hastalarımızdan çekinmeden görevimizi layıkıyla yapmaya çalışırken hasta olduğunu bilerek yaşamımızı tehlikeye atan insanların sorumsuzluğu ile öldük üstelik gençliğimize, öpmeye kıyamadığımız evlatlarımıza doyamadan. Yaşamı kutsayalım, aldığımız her nefesin ne kadar kıymetli olduğunun her an farkında olarak yaşayalım bu zor günleri ancak sevgiyle, dostlukla, birbirimizin yaralarına dokunarak, şifa olarak geçirmekten başka çıkış yolumuzun olmadığını fark edelim. Gök kubbe altında bizden geriye tek kalanın hoş bir seda olduğunu unutmayalım.

 

Doktorun Karısından Mektup

Gözümün ışıltısı, gönlümün kıpırtısı yaarim Erdinç’im.   Bizim ellerde ‘Allah geçenlerimize rahmet eylesin’ derler bir de Silifke’ de derler ki: bir varmış bir yokmuş yalan dünya tünelinden Dr. Erdinç ŞAHİN geçti diğer aleme… Ey Sevdiğim, Erdinç’siz Silifke mi olurmuş, bilmezler mi ki, Tufanbeyli Sonay’ın Silifke’sinin Erdinç olduğunu… Hoca da şaşırmış aşkım, Dr. Erdinç ŞAHİN vefat etmiştir diyor. Bana başın sağ olsun diyorlar… rahmetliymişsin.  Erdinç im, ne der bu insanoğlu hiç ağzından çıkanı kulağı duymaz mı? Kepçeyle kazmışlar, tabutla koyuyorlar, derler ki içinde sen varmışsın. Hiç içinde sen olsan   birkaç kişi mi olur? İnsan selinden geçilmez burası. Üstelikte vakitlerden 23 Nisan. Olacak iş mi Ey Sevgili, çocukları ne çok seversin, arabanın arkasında sürpriz yumurta taşımalar, şapur şupur öpmeler… Arkadaşın Bülent in kızı, ‘artık evlendin eşini öpersin’ demişti de patlatmıştın kahkahayı, geçen gün Derya da annesine; ‘Erdinç Amcam gibi öpüyorsun’ demiş. Havuzda bütün çocuklar sırtında, sırtındaki bütün çocukların babaları da havuzda…Demem o ki Ey Sevgili gitmezsin bilirim 23 Nisanlar da…

Toyaların Toyası, 23 Nisan’da ‘’ben cam süsledim’’ dedi, masum gözyaşları inci gibi süzüldü minik yanaklardan bir daha asla yapmam, yapamam babam orda ölürken dedi. Bilirim ne çok düşkünsün evlatlarına, gözlerinin içi güler Doğalı, Kerem Çağdaş ’lı dizelerde. Toyaların Toyası, ‘‘olmaz kabul etmiyorum dedi ben daha çok küçüğüm, beni bu kadar erken bırakamaz. Ben kime sarılacağım, sen babam gibi kokmuyorsun ki, hem arkadaşlarımdan hiç babası dünya değiştiren yok’’… Bir süre pijamandaki kokunla idare etti, ben giydim o sarıldı. Ara sıra tutturuyor’ ben şimdi hemen istiyorum’ diye biz onun dünyasına hemen gidelim diyor, laf aramızda sevdiğim, ben de yanına yaptırdığım eve girmek istiyorum hemen aslında, sonra   düşünüyorum çocuklarını… görüyorum ağlarken, anneni, babanı… Yok öyleee… Sonay da olacaksın Erdinç de… ‘Allah’ım beni çocuklarımın başından alma’   diyor güçleniyorum. Varsay on yıl yurt dışına çalışmaya gitti, yarının belli değilken bu yalan dünyada, on yıl sonrayı da bilmeyiver. Merak etme Erdinç im ben kızına hep Babasının Toyalarının Toyası diyorum.  Size mutlu bir haberim var da diyorum ama babam gibi yapamıyorsun diyorlar.

Kerem Çağdaş’ a gelince Sevdiğim; neden bizim başımıza geldi ben çalışırım dedi. Sürekli birlikte gittiğiniz berbere gidince su koyuverdi, boncuk boncuk dökülürken gözlerinden yaşlar, ‘sen kötüsün, babam iyiydi o gitti sen kaldın’ dedi… Sana gitmek istedi götürdüm, süzüldükçe gözyaşları, rahatladı. Bir daha ben berbere gitmedim hep uzaktan bıraktım onu. Oğlun, evimizde kahkaha, espri, neşe bitti diyor. Velhasıl haklıda, evimizin duvarları bile şenlenirdi kahkahanla Erdinç’im. Mucize doktoru izliyor, ‘oğlum baban ne derdi’ diyorum? Oğlum mucize doktor burada, mucize doktor benim beni izle derdi diyor gülüyor. Şimdilerde ‘’Bebe Doğa ağlama’’ annemi üzme diyor.

Yuvayı dişi kuş yapar derler, bizde erkekti. ‘Hobim benim, keyif alıyorum, Erdinç Usta yapar da güzel olmaz mı derdin. Altı yıl ilmek ilmek işledin, tek tek çizdin… Tüm detaylarda, tuğlalarda, kirişlerde, mermerlerde, dolaplarda, Erdinç dolu bu yuvada, nefesin oluyorum olmasına amma…  Yine de olmuyor be Sevgili, gitmiyor hasret baştan Sevdiğim. Hakan Usta olmaz diyor kabullenemiyor ölümünü isyanlarda… Ne hayalleri vardı bu ev de olmaz yedi ay ömür sürmek … Hatırlar mısın aşkım, okuldan arkadaşlar gelmişti hayırlı olsuna ‘Bir iç mimarla çalışılmış gibi’ demişlerdi. Benim katkım, devede kulak bile yoktur velhasıl ‘öğretmen diye aldık, içinden mimar çıktı’ demiştin, keyifli keyifli gülerek. Salon açık mutfak olsun dedim’ kızım kahve yaparken çocuğu görürler, rahat edemez’ derdin, üstelikte her konu açıldığında’ ben kızımı veremem ki’ derken. AAAhh aşkların en güzeli, diktiğin zeytin ağaçları ilk zeytinlerini verdi. Gülsüm kurmuş yedik, hani birlikte yiyecektik ya, pek zeytin yemezdim senden önce sonrası mı? Yirmi sekiz zeytin saymıştın tabağımda ’’sana zeytin dayanmayacak aşkitom’’ deyip patlatmıştın kahkahayı, ne severdin zeytini… Tasalanma sen; güllerini, limonlarını, çit bitkilerini susuz bırakmıyorum. Kırmızı açacak dediğin gül tomurcuğu pembe açtı Erdinç im göremedin. Birlikte ektiğimiz kabaklar dediğin gibi sardı duvarı, sarktı aşağı, Hurişlere de yetti, Seraplara, Kürşatlara da…  Ruhuna Fatiha verdik derler ya…  Tufanbeyli ye kayınvalidene bile gitti… Bir sen yiyemedin be sevdiğim… Yarım kalan bahçeni istediğin gibi bitireceğim, biraz zaman Erdinç’im bir kendime geleyim. Nanelere takılıyor gözlerim’ gel birini de sen ek, elin değsin’ demiştin hani… gün yirmi, aylardan nisan sabah bahçedeyiz’ nanelerimiz çok güzel oldu değil mi’ dedin, ‘napayım naneyi sen hastasın dedim’, ‘iyileşeceğizdir’ dedin hasta halinle işe gittin, o gün yoğun bakıma girdin…’Geceyi kötü geçirdim’ demişsin Dr. Mücahit Bey’e…  E Abi niye haber vermedin demiş ‘’Mücahidim seni rahatsız etmek istemedim’’ demişsin. Bana da Silifke de hastanede kimseyi arama, rahatsız etme, herkes hasta bakıyordur dedin. Keşkee Eyy Sevdiğim, eline batınca diken, olaydın çığlığı basıverenlerden… Ne şikâyet etmeyi ne de talep etmeyi seversin… Silifke de birlikte çalışmışsınız… Dr. Fatma Hanım girmiş yanına… Koruyucu ekipmandan tanımamışsın, kendini tanıtmış’ Abla zombi gibi olmuşsun’ demişsin…

Mutfak tezgahımızın önünde birden beliriverecekmiş gibisin, elinde bıçak’ bu akşam yemekler Erdinç Ustadan…’ Salatalar, köfte, kebaplar… et yemeklerini yapmayı da seversin, yemeyi de…. Sunumda mutfak şefi gibisin, bıçakları özel seçersin, ahşap saplı olmalı… Deniyorum senin gibi yapmayı, babam gibi yapamıyorsun diyor çocuklar. ‘Sen evde bunları yaptığımı kimseye dime aşkitom’ der atardın kahkahayı…  Ayakkabıların vestiyerde, giysilerin gardırobunda her zamanki titizliğin, kitap gibi dizmişsin, birkaç kıyafetin katlanmış ütü masasının üstünde, kapıda terliklerini düzeltiyorum… Onlar oralarda olmazsa bizi terk edeceksin zannediyorum. Arabana biniyorum, ziyaretine gidiyorum, güllerini suluyor, çimlerini temizliyorum, dertleşiyor, özür diliyorum, affet beni n’olursun, senin için hiçbir şey yapamadım, sen olsan beni yalnız mı bırakırdın oralarda?

Allah’ım Erdinç im sana emanet, kalıcı dünyanın insanları ona iyi bakın…   İnanamıyorum yaptıklarıma, daha dün bahçemizde çiçek dikerken…  Zaman ne garip kavram oldun bende… Üç gün sonra dokuz ay bitecek yokluğunda, dün gibi, dün gibi derken, aynı anda zaman durmuş sanki, hiç geçmiyor, geçi geçiverse, olu oluverse, yaşayı yaşayıversek, biti bitiverse, yanına gidi gidiversek…

Gönlümün kıpırtısı, gözümün ışıltısı, ne çoook sevenin var Erdinç im, ne çok dualar edildi, hatimler indirildi, imece usulü… aramalar, mesajlar… bizimkini de ekleyin diye. Erdinç Hocam bizim aile doktorumuzdu dua için hoca lazımsa diyenler…’Eşiniz olduğunu bilmiyordum çok severdik Hatim indirdik’, ‘Hatim indiriyordum hocama kısmetmiş’ diyenler… Cerrahpaşalı arkadaşlarının dualarını, hatimlerini de ekledik. Vee daha benim haberimin olmadığı ne çookkk dua aldın biliyorum. Herkes yandı, ağladı aşkım, Silifke ayrı ağladı, ayrı yandı… ‘bizi yalnız bıraktın’ dediler, geride pek çok cenaze evi kaldı senden sonra… Evimizin önünde oluşan ilk kalabalıklar sana dua için oldu Erdinç’im. Sohbeti- muhabbeti, yemeyi-içmeyi, misafiri severdin, olacaktı elbet kalabalıklar, lakin bu amacı sende tahmin edemedin Eeey Sevdiğim. Sana Yasin yaptırdım, üstünde ‘Merhum Erdinç ŞAHİN’… yazıyor bakakalıyorum demem o ki Eyy Sevgili kendi yaptığıma inanamıyorum.

Hatırlar mısın aşkım, acil servis yemeğine gitmiştik, doktor özelliklerini sayarken senin için sinirleri alınmış sanki, hiç mi kızmaz insan, nasıl hep sakin kalır? Demişlerdi. Her laftan zekice espriler üretip kahkahayı basarsın. Seval Hanım, her olaya mutlaka pozitif yönden bakardı Erdinç Bey diyor.

Geçenlerde psikiyatr Ayşe Hanım’a gittim, ‘ben meslek hayatımda ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum, bir doktor düşünün ki hastaları ben toparlanamıyorum, beni tedavi edin diye psikiyatra geliyor’ dedi Erdinç’im. Der ki Huriş; hiç unutamadığım özelliği mütevaziliği, onun için makam-mevki hiç önemli değildi makam – mevki hırsıda yoktur zaten, herkesle aynı iletişimi kurar, herhangi bir işini hallederken, mesleğini soranlara memurum der geçerdi. Sevdiğim, geçenlerde nikah şahidimiz Nebil Bey ile karşılaştık, Erdinç adına gençlik merkezi açıldı Tarsus ‘ta dedim, titrek sesiyle yetmez… yetmez… ne yaparlarsa yetmez dedi.

Heeyhat Sevgili ne çok seviliyormuş ne çok seveni varmış Erdinç Beyin dediler… Çok iyiydi, adam gibi adamdı…  Hep iyiler gittiğine, gidip de dönmediğine göre çok mu güzel acep o eller? Dayınlardayız, ben almasam evde kalacaktı dedin beklenen kahkaha geldi arkadan…Keman virtüözlerini açar dinler, bize de dinletirdin’ Oğlum bak nasıl çalıyorlar’ derdin. ‘Toyaların Toyası babana şöyle bir keman çalsan’… Cüzdanını açıyorum, Erdinç’im en saklı köşelerinde biz… Kerem Çağdaş, Sonay, Doğa… İlk yazdığım yazılar, yıpranmış yıllanmaktan…

Allah’ın dediği olur, Allah dilemedikçe biz bir şey dileyemeyiz Erdinç im… Öyle oldu, yüreğimin ince sızısı… Severek giydiğin, kahverengi montunu, hiç konuşmadan giydirdin bana, bol geldi, hemen belinde bir kemer oluştu, çektin üzerime tam oturttun, düşümde… bildim… kendi yerine koydun beni… Toyaların Toyasına da’’ çok güçlü ol’’ demişsin. Bakıyorum da Sevdiğim bizi taaa oralardan idare ediyorsun, ellerin üzerimizde. Heeyhattt Sevgili, doktorum, Erdinç’im, sen merak etmeyesin dünya alemini, gözün kalmaya arkalarda…  Erdinç de olurum, Sonay da…  Nurlar, ışıklar içinde uyu kurbaan olduğum… Erdinç de olurum, Sonay da…  Dr. Erdinç ŞAHİN! Eşin, çocukların, annen, baban bana emanet… Hepsini sarmalayacak kocaman yürek var Sonay’ında…Sevdan bu yürekte… Allah izin verirse ahirette kavuşmak üzere…

Dr. Erdinç ŞAHİN ‘in Eşi

 

 

Dr. Erdinç Şahin’le Arkadaşlık.

Silifke Devlet Hastanesi’nde acil sorumlusu olarak görev yapıyordum. 23 yıl önce Uzuncaburç’tan acile ataması yapıldı. Uzuncaburç Sağlık Ocağı ile ilişkisini kesmesine rağmen, yaklaşık 2 yıl boyunca haftada bir 30 km uzaktaki Uzuncaburç’a giderek gönüllü ve karşılıksız olarak görev yaptı. O zaman mesleğini ve bölge insanını ne kadar sevdiğini, karşılık beklemeden yıllarca halkın hizmetine koştuğunu görmüş olduk. Hastanemizde performansa dayalı döner sermaye ödemesi yapılmaya başladı. Hekimler arasında ek ödemelerde ciddi farklılıklar çıkmıştı. Bu durumun hekimlerin çalışma düzenini bozacağını düşünerek, aile hekimliğine geçeceğimiz son güne kadar ek ödemelerin ortalamasını alarak fazla alanlar az alanlara ödeme yaptı. Dr. Erdinç Şahin de hastalarının fazla olması nedeniyle hep veren tarafta yer aldı. Hiçbir zaman “Ben neden hep ödeyen taraftayım” demedi. Birimizin O’nun desteğine ihtiyacımız olduğunda, nöbet değiştireceğimiz de hiçbir zaman mazeret öne sürmeden kabul ederdi.

Yıllarca birlikte nöbet tuttum. Nöbetler 24 saat sürerdi.   Birlikte çalıştığımız uzman sayısı azdı ve mesai dışında onlara çok fazla yük bindirmemek için mümkün olduğu kadar konsültasyon istemezdik. Dr. Erdinç Şahin, omuz ve çene çıkıkları, kırıklar, tendon kesikleri gibi işlemlerde uzman çağırmaz kendi müdahale ederdi.  Hemen hemen hiçbir komplikasyonla karşılaşmadı. Aile Sağlığı Merkezi’ne geçtikten sonra da apse drenajı, periton diyalizi, sünnet gibi birçok işlemi yapmaya devam etti.

Aile hekimliğine geçtiğimiz 2. Yılda tanıdığımız bir öğretmen arı sokmasıyla geldi. Benim hastamdı. Dekort, Avil i çekene kadar hasta muayene masasına yığılmıştı. Hemen baktığımda, solunum ve dolaşımın olmadığını gördüm. Dr. Erdinç Şahin’le birlikte hastayı entübe ederek kalp masajına başladık. Sağlık ocağı koşullarında çok alışık olunmayan müdahaleydi 2 kez defibrilatörle şok uyguladık. 20. Dakikada önce kalp atışları, 5 dakika sonra solunum geldi. Biraz daha beklettikten sonra 112 ambulansı ile hastaneye gönderdik. Akşam hastayı ziyarete gittiğimde pencereyi açmış sigara içiyordu. Ertesi gün tüm aile 1 tepsi baklavayla geldiler. İnsanların yaşamlarına mutluluk katmanın ne kadar güzel bir duygu olduğunu hemen her önemli müdahaleden sonra hissediyorduk. Erdinç’te hastamızı sağ salim görünce çok mutlu olmuştu. Bu sadece bir örnek, acilde buna benzer müdahaleleri çok yaptık.

Çocukları çok severdi.  Görünce hemen sarılır sesli bir öpücük kondururdu. Benim çocuklarım da dahil olmak üzere çocuklarda kendisini çok severdi. Oğlu Kerem Çağdaş için internetten sık sık forma alırdık. Çocuklarını mutlu etmek ayrı bir keyif verirdi ona.  Beden diliyle, sözleriyle her çocuğa nasıl yaklaşacağını bilir kalbinde iz bırakırdı.  Ve 23 Nisan çocuk bayramında aramızdan ayrıldı.              

2010 yılına geldiğimizde aile hekimliğine geçmeye karar verdik. İkimiz aynı yerde çalışmak istiyorduk. Mukaddem Aile Sağlığı Merkezi’ni seçerek çalışmaya başladık. İstisnasız her gün kahve içme saatinde birlikte olur, mini bir sohbet ederdik. Yıllık izinlerimizi tam kullanmadığımızdan yanıp giderdi. Israrım üzerine 7 nisanda birlikte izin aldık. Ancak pandemi nedeniyle izinlerimiz iptal olunca o hafta çalışmaya başladık. Ne olduysa o hafta oldu. Hafta boyu birlikte çalıştıktan sonra pazartesi günü saat 14 gibi aradım, iş güvenliği kursuna birlikte katılalım dedim. Şimdi ambulanstayım, biraz halsizim dönüşte konuşalım dedi. Yani o hafta izinlerimiz iptal edilmiş olmasaydı muhtemelen hastalığı kapmayacaktı. Saat 17 de mesaj attım nasılsın diye. Beni yoğun bakıma aldılar hastalarıma iyi bakın yazdı. Bu son mesajıydı. 4 gün sonra perşembe günü vefat haberini aldık. Güvenlik kameralarından pazartesi sabah Aile Sağlığı Merkezi’ne gelip çalıştığı görüntülerini birleştirdim. Hafta sonu tuttuğu adli nöbet işlemlerini tamamlamış. Görüntüyü paylaştığımda binlerce kişi izledi.

Son zamanlarda Covid 19 nedeniyle ölen insanların görüntülerine çok üzülüyorduk. Bu tür görüntüler olduğunda bazen bana mesaj olarak atar, bazen de yanıma gelerek telefonunda gösterirdi.

Dr. Erdinç Şahin’in yaşamını iyi bilen biri olarak neden çok sevildiğini anlayabiliyorum.  Kısacası çok seversen, çok da sevilirsin. O bu ülkenin taşını, toprağını, insanını çok sevdi. Gönlünü açtı. Ve ardında derin bir boşluk bırakarak gitti.

Öldükten sonra “Erdinç Şahin’le tek yürek” isimli facebook grubu kurdum. Kısa sürede 3000’den fazla üyesi oldu ve hala aktif olarak kullanılıyor. Silifke halkı, O’nun sevenleri ve ailesi isminin yaşatılmasını istiyor. Silifke’de eski hastanenin yerine yapılan sağlık kompleksine isminin verilmesini çok istiyorlar. Bu konuda verilen sözler var ve bunun takipçisi durumunda olan çok sayıda insan var. İnsanların yüreklerine bu kadar iz bırakan insanın, ismi o kentte yaşatılmalıdır kanaatindeyim.(mersintime. com)

                                                                                                                                                                                                  Dr. Ahmet Erkal